6 Aralık 2013 Cuma

Hellenistik Dönemde Bergama Kütüphanesi


HELLENİSTİK DÖNEMDE
BERGAMA (PERGAMON) 
KÜTÜPHANESİ

Anadolu’nun en eski ve en zengin kütüphanesi olan Bergama Kütüphanesi, Pergamon Kralı II.Eumenes (M.Ö. 197-159) tarafından yaptırılmıştı. Bugünkü Bergama’da kurulan Pergamon şehri, Büyük İskender’in imparatorluğunun dağılmasından sonra Bergama ile Asya arasındaki tarihi ve ticari yol bağlantısı sayesinde gelişmiş, önemli bir merkezdi. Bergama Kütüphanesi binası, Athena Tapınağı yakınında, sütunlu avlularla bağlantılı doğu-batı yönünde dört odadan oluşmaktaydı. Kütüphanenin doğu bölümünde bulunan 13,53 x15,95 metre ölçüsündeki büyük oda, okuma salonuydu. Bu odanın günümüze ulaşan duvarlarının içyüzeylerinde yerden 2,20 metre yükseklikte birer metre ara ile yatay bir sıra halinde kitap raflarının tutturulduğu deliklerin yerleri bulunmuştur. Kuzey, batı ve doğu duvarlarından 50 cm uzaklıkta 1 metre genişliğinde yerde, bir temelin var olduğu görülmektedir. Böylece ahşap rafların , duvarların 50 cm önündeki 1 metre genişliğinde bir temel üzerine oturduğu ve kalın kalaslarla duvara tutturulmuş olarak salonun üç yanını çevirdiği anlaşılmaktadır. Rafların duvara dayanmamaları ve arada 50 cm boşluk bırakılması, kitapların rutubetten korunmaları için alınmış bir önlemdi . Aynı yöntemin Efes Celsus Kütüphanesi’nde de kullanıldığı bilinmektedir. Kütüphane binasında pek çok heykel kaidesine rastlanması ve şimdi Berlin Müzesi’nde bulunan 3,5 metre yüksekliğindeki Athena heykelinin burada bulunmuş olması, kütüphane binasında tanrı heykellerinin, önemli yazar ve şairlerin heykel ve büstlerinin de yer aldığını göstermiştir. Bergama Kütüphanesi’nin , İskenderiye Kütüphanesi’nden daha sonra kurulmasına rağmen hızla gelişerek 200.000 ruloluk yazma esere ulaşması üzerine, İskenderiye Kütüphanesi’ni geçmesinden endişe eden Mısır Kralı Ptoleme Epiphenes (M.Ö. 205-182) Bergama’ya papirüs ihracını yasaklamıştı. Yazı yazma malzemeleri kesilen Bergamalılar kısa bir şaşkınlık devresinden sonra aslında daha önceden keçi ve koyun derisinden yapmayı bildikleri parşömeni geliştirerek, derinin üzerine yazı yazmaya başladılar. Önceleri tüysüz kısmı kullanırken daha sonra her iki yüzüne de yazı yazılmaya başlanan parşömen, nemli Akdeniz ikliminde papirüse oranla daha dayanıklı olduğu için, tercih edilmeye başlandı ve M.S. 3-5 yüzyıllar arasında çok yaygın olarak kullanıldı. Parşömenin geniş ölçüde kullanımı; yapraklar halinde kesilip, deri iplerle bağlanarak bugün kullandığımız kitapların ilk örnekleri olan Codex’lerin de   yolunu açmıştır. Bergama Kütüphanesi de, İskenderiye Kütüphanesi gibi çok sayıda bilim adamı yetiştirmişti. Bu maaşlı bilim adamlarından en ünlüsü Stoacı Kratesli Mallos’tu. Sürekli rekabet içindeki bu iki önemli kütüphane benzer bir sonla karşılaştılar. İskenderiye Kütüphanesi’nin yazmaları M.Ö. 47 yılında Sezar’ın İskenderiye’yi işgali sırasında yanarak yok oldu. Bu duruma çok üzülen Mısır Kraliçesi Kleopatra’yı etkilemek isteyen Antonius, M.Ö.41 yılında Bergama Kütüphanesi yazmalarını gemilerle Mısır’a taşıtarak kraliçeye hediye etti. Ancak Bergama Kütüphanesi yazmaları da daha sonraki bir savaş ertesinde yanarak tamamen yok oldu. Böylece insanlık tarihinin bu büyük bilgi depoları, ne yazık ki yine insanoğlu tarafından yok edilerek karanlığa gömüldü.